ÜNİVERSİTE KOMEDYASI (3)
“HAYIR, HAYIR, HAYIR... ÜNİVERSİTE BİR İLİM VE FAZİLET YUVASI OLACAK ÖRNEK HÜVİYETİNİ KAYBETMİŞTİR!” (Nurettin Topçu: TÜRKİYE’NİN MAARİF DÂVÂSI)
Eyyy benim iki satır kitap okumayacak kadar tembel ve vurdumduymaz halkım! Eyyy (kendi) çocukları için yalnızca parlak bir “dünya geleceği” peşinde koşan ve bu uğurda her şeyi mübah gören anne babalar! Ben de sizin karşınıza geçmiş, ciddî ciddî bir şeyler anlatmaya çalışıyorum öyle mi! Bu da benim ne kadar nokta nokta olduğumun göstergesidir. Kabul ediyorum.
ÖFKEMİN SEBEBİ: Önceki yazımda Nurettin Topçu’yu okumanızı istirham etmiştim. Kaç taneniz bu çağrımı önemli buldu ve kaç taneniz açıp TÜRKİYE’NİN MAARİF DÂVÂSI’nı okudu? Hiçbiriniz!(?) Bakınız, rahmetli, sizlere hitaben ne diyor:
Nurettin Topçu konuşuyor: {{BUGÜN, ... HERHANGİ BİR NİZÂMI SAĞLAYACAK BİR KUVVETE SAHİP OLAMIYORSUNUZ; ETRAFINIZDA HAKSIZLIĞA İSYAN EDEN BİR SES DUYAMIYORSUNUZ. SADE ALKIŞLAR, UTANMA BİLMEZ ALKIŞ SESLERİ... BU ALKIŞLAYAN, BOYUN EĞMEKTEN ZEVK ALAN, KİRLENMİŞ ŞEREFLER DİLENEN İNSAN ZÜMRESİNE NASIL BAKALIM? ... BU İNANMAYAN, MUZDARİP OLMAYAN(ızdırap duymayan, dert edinmeyen) VE İSYAN ETMEYEN MUZIR(zararlı) ZÜMREYİ GÖZLERİMİZDEN NASIL UZAKLAŞTIRMALI? ... SANKİ KORKUNÇ VE ŞERİR(şerli, belâlı) BİR VARLIK, PERDENİN ARKASINDAKİ O İĞRENÇ YÜZLÜ İFRİT, ETRAFA SALDIRIYOR. GAYZIMIZ, İSYANIMIZ, SON HADDİNE GELMİŞ GÛYA VURMAK İÇİN, GÛYA EZMEK İÇİN YUMRUĞUMUZU KALDIRIYORUZ. FAKAT HEYHÂT, KOLUMUZ BİR BEZ PARÇASI GİBİ BİTKİN, KESİLMİŞ BİR HÂLDE YERE DÜŞÜYOR. ETRAFIMIZDAN İMDAT İSTİYORUZ, GÖZLERİMİZİN ÖNÜNDE KUVVETİ TEMSİL EDEN ZÜMRE LÂKAYIT GÜLÜYOR. HALKA ÇEVRİLİYORUZ; CEMAAT (topluluk) SARHOŞTUR, KENDİNE GELEMEYECEK KADAR SIZMIŞ BİR HÂLDE. KİME YALVARALIM? NEREYE ÇEVRİLELİM?}} Sarhoşlar kimler? Kendilerine gelemeyecek kadar sızmış bir hâlde olan sarhoşlar kimler? (Haydi kendimi de katarak cevaplayayım:) Biziz! Bizleriz! Var mı ötesi?..
Evet, eşeklik bende kalsın; yine de yazacağım. Pek az kişinin okuyacağını bildiğim hâlde yazacağım. Nerede kalmıştık? İki soru sormuştuk. Birincisini cevaplamıştık, ikincisini cevaplayacaktık:
1-DÜNYADA (VE TABİ İLERİ ÜLKELERDE) ÜNİVERSİTENİN İŞLEVİ NEDİR?
2-BİZİM MÜBAREK ÜLKEMİZDE ÜNİVERSİTENİN İŞLEVİ NEDİR?
Bu ikinci sorunun “bence cevabı”nı vermeyi yine erteliyor ve NURETTİN TOPÇU’nun cevabını (potporik alıntılarla) sunuyorum sizlere: (Kitaptan cümle cümle araştırarak, harf harf ellerimle yazma zahmetine katlandım. Yalnızca “okuyanlar”a hakkımı helâl ediyorum.)
İnsanlığın yükselmesi ve yıkılışları her zaman okulda hazırlanmıştır. Genç ruhların okulda yoğrulması, geleceğin hayatını hazırlar. Bugünkü okul, manevî kudret kaynağı olmaktan çıkmıştır, sönmüş bir ocaktır. Çok uzun süreden beri bu ocağın nasıl söndürüldüğünü iyi bilmek gerekir.
... Milletimizin üç asırdan beri geçirmekte olduğu buhranların sebebi ve kaynağı, kültür ve maarif sahasında aranmalıdır...... Üç asırlık yıkım, asrımıza, imanı riyâ ile bulanmış, iktidarı menfaatına esir, hezimet hâlinde bir millî varlığı miras bıraktı...... Asrın başından beri üç defa hamle yapmak isteyen gençliğin, üçünde de yıkıldığı görüldü. Her defasında yıkılışımızın sebebi, benliğimizden kaçarak, Batı’nın taklitçiliğine sığınma sevdamızdır.
... Âlimin atının ayağından sıçrayan çamurdan bile kendisine şeref payı çıkaran hükümdarın mesud asrı nihayet bulduktan sonra, devletimizin yapısında sarsıntılar başladı...... Son iki asırda birçok yeni müesseseler ve mektepler açıldı. Ancak bu mekteplerde eskinin taklidi yerine, ‘moda’ kelimesiyle ifade olunan YENİNİN TAKLİDİ yer aldı; Avrupa körü körüne taklit edilmek istendi. Mektepler açıldı; bunlarda yeni ilimler okutuldu. Lâkin ilim sevgisi aşılanmadı; âlimin üstünlüğü ve cemaat içindeki önderliği telkin edilmedi. Çünkü ilme gerçekten inanılmadı. (BEN EKLEYEYİM: Aynen Allah’a ve dine gerçekten inanılmadığı gibi.) İlim, bizim hayatî menfaatlerimiz için vasıta olarak, şekil hâlinde istismar edilmek istendi; teknik putlaştırıldı...... Zamanımızda, âdeta millî mukaddesatının hizasına yükseltilen tekniğe bağlı değerler, en fazla kazanma gücü, millet kültürünü azar azar ortadan kaldırmaktadır. Yürütücülerin güttüğü maarif dâvası, sadece teknik dâvasıdır. BÜTÜN MEKTEPLER FEN MEKTEBİ OLMA YOLUNDA, MİLLÎ MEKTEP İSE CAN ÇEKİŞMEDEDİR. (Çünkü artık anne babalar millî falan değil bencildir, muhteristir; ne kültürü ne ulvî değerleri umursamaktadırlar. Anne babaların, çocuğum doktor olsun’dan, çocuğum yıldız olsun’dan, çocuğum zengin olsun’dan, çocuğum makam ve iktidar sahibi olsun’dan, çocuğumun eli sıcak sudan soğuk suya girmesin, çocuğum yorulmasın, çocuğum zahmet çekmesin’den başka bir kaygıları yoktur.) Yabancı dilde öğretim yapan mektepler, Türk çocuğu için ideal mektep oluyor! Bu hâl, yakın bir gelecekte milliyet ve kültür dâvasının mezarı başında ağlayacağımızı haber vermektedir. (EVET İŞTE TAM DA BU GÜNLER! BU ESERİN YAKLAŞIK BİR ASIR ÖNCE YAZILDIĞINI GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURURSAK; bizler bugün, milliyet ve kültür dâvasının mezarı başında ağlayan bahtsızlarız.)....... yeni mektep, hakikat aşkının mâbedi olmadı.....
Hakka götüren yol diye kendini hakikata adamak, gerçek mektebin yoludur. Hakikat aşkına sahip insanlar, cemiyetin içinde çoğalmadıkça, hakikat aşkı cemiyet içinde en yüksek ve muhterem yeri tutmadıkça ve hakikatın ihtirası cemaat içerisinde bir umumî cereyan, büyük bir hareket hâline gelmedikçe, millî mektep gerçekten var olmayacaktır. ...... böyle bir zümrenin yetiştirilmesiyle onun, cemaatin ruhuna serpeceği tohumların filizlenip hayat bulması ve cemaatin içinde HAKIKAT AŞKINA KENDINI VEREN KAFILELERin harekete geçebilmesi için, her şeyden evvel böyle bir sistemin esaslarını hazırlayacak felsefî görüşün doğması lâzımdır...
...Bugünkü maarif, kaba tekniğin peşinde, Batı’nın zehirli akımına kapılarını açmış, Yahudiliğin oltası bir demokrasi anlayışının kurbanı zavallı bir kurumdur. Topluma verecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Aksine olarak o, toplumda kendini yenen ne varsa hepsine boyun eğmiş bulunuyor... ...Bu nesli zehirleyen, anarşi ve asaletsizlikle birleşmiş berbat bir demokrasi ve hürriyet (özgürlük) salgını ile insandaki hırslarla kinlerin ve menfaat emellerinin, hasetlerin ve çeşitli ahlâk sefaletlerinin yayıcısı olan gazeteler, kontrolsüz ve hasta neşriyat. Bunlar mektebin hâkimiyetini kırarak ona tahakküm edici hâle geleli millet mektebi çökmüş, yıkılmış ve bir diploma dağıtma bürosu hâlini almıştır. Onun tekrar canlanarak millet maarifinin hayata hâkim olması ve böylece Türk milliyetçiliğinin tarihte olduğu gibi tekrar yüceltilmesi için, mektebi ezen bütün bu kuvvetlerin hâkimiyetine son verilmesi lâzım geliyor... ...Zamanımızın istiklâl savaşı, bu cephede açılacak savaştır.
...Çocuğa her şeyi öğreten mektep, onu ne kadar düşüncesiz yapabiliyor! Bugünkü maarif, fen ve teknik maarifidir. Esasen asrın başından bu yana ilk, orta ve yüksek öğretimde ahlâkî kültür gerilemekte, onun yerini fen ve teknik kültürü ile doldurmak istenmektedir. Millet ruhu ile bağları kopartılan bugünkü okul, millete insan yetiştirmek için değil, fabrikaya usta yetiştirmek için çalışıyor. Ruhsuz, idealsiz, inançsız bir öğretim, gençliğe karakter yerine hüner verecek ve insanı elbette aşağı canlıların hizasına indirecektir. Bize bir insan mektebi lâzım. Bir mektep ki bizi kendi ruhumuza kavuştursun; her hareketimizin ahlâkî değeri olduğunu tanıtsın; hayâya hayran gönüller, insanlığı seven temiz yürekler yetiştirsin; her ferdimizi milletimizin tarihi içinde aratsın; vicdanlarımıza her an Allah’ın huzurunda yaşamayı öğretsin. Mektep, mânâya yükseliş, birliğe yöneliş, kaide ve disiplindir. Bütün bunların birleşmesinden ruhanî ve ilâhî bir koku ruhlara dağılır. Mektebi aşk besler, metodlu düşünce yaşatır.
...Darülfünun’u lağvederek büyük vaatlerle açılan üniversite, gömdüğü Darülfünun’a nazaran her bakımdan gerilemiş durumdadır. Bugünkü parlak yapılarının örttüğü iç yüzü, çalışmaları ve eseri göz önünde tutulunca, ...bu müessese, Darülfünun’dan yüz sene, Süleymaniye Külliyesi’nden dörtyüz sene daha geridir. Bu gerilik ilim, ahlâk ve hukuk alanlarında göze çarpmaktadır...
İlim alanında üniversite asrın ilim hayatına hiçbir eser, bir fikir, yeni bir görüş katamadığı gibi, yaptığı neşriyat çok kere en basit ve iptidaî bilgilerin dışına taşmamakta ve bunların yazarları bazen Türk dilini dosdoğru kullanma nasibinden de mahrum bulunmaktadır...
ÇOĞU KERE HOCALARIN ŞAHSÎ MENFAAT VE ŞAHISLARINA HİZMET ÖLÇÜLERİYLE SEÇİLEREK YÜKSELTİLEN ELEMANLAR ARASINDA, DEĞİL YALNIZ SAHASINA AİT GENEL BİLGİLERE SAHİP OLMA BAKIMINDAN, HATTÂ ÜZERİNDE İHTİSASISINI YAPTIĞI KONUDA BİLE SALÂHİYETSİZ OLANLARI ÇOK GÖRÜLMEKTEDİR. BUNLAR ARASINDA LİSELERLE ORTAOKULLARDA DERS OKUTABİLECEK İLMÎ SALÂHİYETE SAHİP OLMAYANLARI DA ÇOKTUR. BAZILARININ ORTA EĞİTİMDE OKUTULMAK ÜZERE HAZIRLARDIĞI KİTAPLAR, ÜNİVERSİTEDEKİ GERİLİK SIRRINI ETRAFA YAYMAK SURETİYLE BU KOCA GÖVDELİ MÜESSESEYİ GÜLÜNÇ VAZİYETE DÜŞÜRÜCÜ MAHİYETTEDİR. ÜNİVERSİTENİN BAŞLICA ESERİ, KURULUŞUNDAN BU YANA ÇOĞU BATI MEMLEKETLERİNDE BELLİ BAŞLI TAHSİL YAPMAMIŞ OLAN GENÇ ELEMANLARININ BU İLİM YUVASINDA KENDİ AİLE YUVALARI İÇİN ÖĞRENCİLERİNDEN BİRER EŞ SEÇMİŞ OLMALARIDIR... ÇOĞU TÜRK DİLİNE YAN BAKAN ZAYIF TERCÜMELERİN YANINDA SİSTEMSİZ VE TENKİTSİZ DEVŞİRME ESERLERDEN İBARET İRİ CİLTLERİ YÜZLERCE LİRAYA SATMAKTAN BAŞKA İLİM İDEALİ YAŞATMAYAN ÜNİVERSİTE, BUGÜN KOCAMAN VE İÇİ KOF BİR VÜCUT HÂLİNDEDİR...
Ahlâkî bakımından üniversite, bir millete meşale tutacak, gençliğe örnek olacak durumdan çok uzaklarda bulunuyor... Umumî efkâra bir tahkikât hâdisesi hâlinde aksettirdikten sonra, daima olduğu gibi, neticesi üniversitenin mahrem localarında yok oluveren ahlâk ve iffet hâdiseleri, profesörlerin talebelerine tecavüz vak’aları bir ilim müessesesinin yüzünü ağartacak şeyler değildir... Bazen bütün bir sene veya birkaç sene derslerine uğramadığı hâlde sadece maaşını alan profesör, gençliğe parlak ve temiz bir vicdan örneği vermemektedir...
ÜNİVERSİTEYE İMTİHANLA ÖĞRENCİ ALINMASINA GELİNCE, BU HER ŞEYDEN ÖNCE ORTA ÖĞRETİMİ İNKÂR ETMEKTİR. SONRA DA KAYIT PARASI BULUNMAYAN GENCİN OKUMA HÜRRİYETİNİ TANIMAYAN AYNI ZAMANDA İKTİSADÎ BİR FÂCİÂDIR. NİHAYET EĞİTİM KAİDELERİNE AYKIRI OLARAK HER GENCİN, KENDİ İSTİDADI DAHİLİNDEKİ MESLEĞİ SEÇMESİNİ İMKÂNSIZ BIRAKMAKLA ŞANS VE TESADÜF YOLLARI İLE MESLEK SEÇMEYE ONLARI MECBUR ETMEKTİR. Birincisi, kendini millet maarifinden ayırmak gibi bir şaşkınlıktır. İkincisi, demokrasi ile uzlaştırılamaycak bir haksızlıktır. Çünkü bununla bir zengin sınıf imtiyazı tanınmaktadır. Üçüncüsü ise, ferdî kabiliyetleri yok etmenin yoludur...
HAYIR, HAYIR, HAYIR... BU ÜNİVERSİTE BİR İLİM VE FAZİLET YUVASI OLACAK ÖRNEK HÜVİYETİNİ KAYBETMİŞTİR!
(Nurettin Topçu: TÜRKİYE’NİN MAARİF DÂVÂSI)
Sizler değişmedikçe bu utanç verici üniversite gerçeği değişmeyecektir. Vesselâm.
BUGÜNKÜ GERÇEKLİĞİNİ DEĞİŞTİRMEYEN ÜNİVERSİTEYE hayır.
Hayırist, esenlik dolu HAYIRLI günler diler.
R. Serdar Özmilli