EYYÜHEL EVLÂD! (EY ÇOCUKLARIM!)
Ödeyeceksin. Sevmek istiyorsan, bedelini ödeyeceksin.
Sevilmek’ten söz etmiyorum, hayır. Sevilmek, belki de bedeli diğerine göre daha kolay ödenebilecek, ayrı bir konu. Onu ve bedelini ayrıca ele almak gerekir. Benim arz etmek istediğim şey, “sevmek”. Sevmek nimeti. Duyguların en soylusu, en kapsamlısı. Sahibini yücelten, başını göğe erdiren duygu. Herkesin tanıdığı, daha doğru ifadesiyle; herkesin tanıdığını sandığı duygu. İzdüşümünü hayvanlarda ve hattâ bitkilerde bile görebildiğimiz bir vazgeçilmez’dir, bir olmazsa olmaz’dır “sevmek”. Hayvan, yavrusunu sever, sahibini sever. Yaratıcı’sını sever, sözünden çıkmaz. Bitki; güneşi sever, yağmuru sever. Yarattıktan sonra, ihtiyacı olan her şeyi ayağına getiren Hâlık’ını sever, O’na teşekkürler eder.
“Bağlanmak”, “arzulamak”, “saygı duymak”, “merhamet etmek”, “şefkat göstermek”, “himaye etmek” gibi elemanların oluşturduğu çetenin de reisidir “sevmek”. Ama onu bunlarla karıştırmamak gerekir. Çünkü gerçekten çok farklıdır o bunlardan. Özeldir. Bedeli de özeldir.
Sevmek, bizatihi öylesine özel bir lezzettir ki ancak bedelini ödediğinizde gerçekten tadına varabilirsiniz. Bedeli ödenmemiş bir sevgi, bırakınız tadına varmayı, ufkunuzun kararmasına, ruhunuzun daralmasına, kalbinizin sancılarla delik deşik olmasına, hayatınızın acılaşmasına neden olabilir.
Tanımını, herkesin kendine bırakıyorum. Anladığınız şekilde tanımlarsınız. Türleri konusunda da kendi bildiğinizi okuyun. Gerçeğinden mecazîsine, meşrusundan gayrimeşrusuna, ebeveyni sevmekten evlât sevgisine, yârini sevmekten eşini sevmeye, vermeyi sevmekten almayı sevmeye, mahviyeti sevmekten ikbal ve iktidarı sevmeye, iyilik yapmayı sevmekten kazık atmayı sevmeye doğru genişletin yelpazenizi. Cennet sevgisi, dünya sevgisi, doğa sevgisi, hayvan sevgisi, dost sevgisi, yaşam sevgisi, para sevgisi, lüks sevgisi… ve nefis sevgisi, yani kendini sevmek, kendine âşık olmak… Kim, neyi, neleri sever? Kendinize sorunuz, çevrenizdeki insanları inceleyiniz. Pek çok cevap bulacaksınız. Bu cevapların bazıları gerçek olmayacaktır ama olsun.
Sevmek istiyorsan bedel ödeyeceksin. Sevgin gerçek de olsa, mecazî de olsa. Hem şoför mahalli hem yüzelli kuruş olmaz. Ananı seveceksen, bunun bedeli var. “Üff” bile demeyeceksin. Çocuğunu seveceksen, fedâkârlığa hazır olacaksın, haram yedirmemeye dikkat edeceksin. Öğretmenini seveceksen, saygıda kusur etmeyecek, ödevlerini cân-ı gönülden yapmaya özen gösterecek, davranışlarını onun öğrettiği biçimde düzenleyeceksin. Şeyhini seveceksen, teslim olacaksın, itiraz etmeyeceksin. Dostunu seveceksen, dostça davranacak, kendisine yardım edebilmek için kapısında nöbet tutacaksın. Doğayı seveceksen, yaratılmışı Yaratan’dan ötürü hoş göreceksin. Çiçeği seveceksen, sulayacaksın, toprağını havalandıracaksın. Hayvanları seveceksen, onlara zarar verecek bütün davranışlardan kaçınacak ama aynı zamanda onları, fıtratları gereğince yaşayabilecekleri şekilde özgür bırakacaksın. Almayı seveceksen, vermeyi bileceksin. İyilik yapmayı seveceksen, kötülüklere aldırmayacak, hesaplaşma arzusundan sarf-ı nazar edeceksin. Cennet’i seveceksen… Bunun bedeli kolay ödenemeyecektir, çok çok çok istekli ve her an dikkatli olacaksın. Gözünde yaş, bağrında baş… dolaşacağın yerleri yüreğin çırpınarak dolaş… ‘Sevgiyi Yaratan’ı seveceksen, çok, diğer her şeyden (masiva) çok seveceksin. Çünkü zaten diğer her şeyi yaratan O değil mi? Ve bir ilave; O’nu seveceksen, çok sevecek ama sevdiğin kadar da korkacaksın. Bu sevginin bedelini ödeme şartı, korkma’yı da içinde barındırır. Bedeli ödenmeyen sevgi, sevgi değildir. Kimsenin, bedelini ödemeden sevmeye hakkı yoktur. Bedelini ödemeyen, ödemeğe yüreği yetmeyen, sevmek’ten uzak durmalıdır. Böyleleri ne kendilerini ne de başkalarını kandırsınlar, onlarınki sevmek değildir. Zaten kendi başlarını da derde sokmuş olurlar… mutlu edemedikleri gibi mutlu da olamazlar.
Sevmenin, çoğunlukla hesaba katılmayan bir bedeli de “ölçülü sevmek”tir. Ölçüyü kaçırırsan, maksadının tersiyle tokat yersin. Keskin sirke küpüne zarar verir. Gerekenden az da sevmeyeceksin, yakışandan çok da sevmeyeceksin. ‘Sevgiyi Yaratan’ın verdiği ölçülerden sapmayacaksın. Ana babalarda görülen en büyük yanlışlardan birisidir bu; çocuklarını, neredeyse tapınacak derecede sevmeye kalkışıyorlar. Kaş yapayım derken göz çıkartıyorlar. Bugün bireylerde mutsuzluk, toplumda huzursuzluk görülüyorsa, bir nedeni de ifrat boyutuna vardırılmış evlât sevgisidir.
Yârini sevmeye gelince… Mecnun’dan, Ferhat’tan sonra gerçek anlamda “yâri sevmek” diye bir şey kaldı mı acaba? Gerçek aşk, gerçek sevda kaldı mı acaba? “Seviyorum.” demek kolay, gerçekten seven kaldı mı acaba? Gerçek aşkın bedelini ödeyebilen, o yürekliliği, o erdemi gösterebilen kaldı mı acaba? Güneşe âşık kardan adamlar nerede? Ve tabi, gerçek Leylâ, gerçek Şirin nerede?
Eyyy bugünün sevdalıları, sevdanın ne olduğunu biliyor musunuz? İçinizdeki hevesin, arzunun, tutkunun, bedeli ödenmedikçe, aşk’a, sevda’ya dönüşemeyeceğini biliyor musunuz? Aşkı, “Karşılıklı ise ayağınızı yerden kesen, sizi güçlü hissettiren duygu… Karşılıksız ise uzaklara dalmış boş bakan bir çift göz…” diye tarif ediyorsanız, oturun oturduğunuz yerde lütfen, aşktan söz etmeyin. “Seviyorum.” diyorsunuz ama gerçek sevgiyi, gerçek aşkı tanıyor musunuz? Sabrınız kaç kilo? Edip Cansever şöyle ifade ediyordu: “Bu yüreğe bu kadar acı fazla dersin bazen kendine… Ama hata bizde. Küçücük bir yürekle kocaman sevmek ne haddimize...” Vefânızın hacmi ne kadar? Sadakatiniz nereye kadar? Fedâkârlığınızın ölçüleri yeterli mi? Verme’ye, sevdanızın hatırı için karşılık beklemeden vermeye hazır mısınız? “Ben seni sevmenin bedelini ödedim oysa / Şimdi sıra sende gülüm şimdi sıra sende.” deme lüksünüzün olmayacağını biliyor musunuz? “Bir bedeli vardır elbet bir bedeli / Sevmenin senin gibi bir güzeli.” deme yürekliliğine var mısınız? Ete kemiğe, göze kaşa, yanağa dudağa, üne ünvana, paraya pula, gençliğe körpeliğe takılmadan, devamı Cennet’te sürecek bir aşka gerçekten tâlip misiniz? Yemeyip yedirecek, giymeyip giydirecek, derdiyle dertlenecek, zor gününde yüzünüzü ekşitmeyecek, kötü gününde terk etmeyecek kadar âşık mısınız? Nazım Hikmet mi söylemişti: “Unutma; her gelen sevmez. / Ve hiçbir seven gitmez.” Bu aşkın, ‘Aşkı Yaratan’ın çizdiği meşrû çerçevede hayat bulmasına, devam etmesine razı mısınız? Aşkınızın, çevrenizdekilere huzur ve mutluluk verecek temeller üzerine kurulduğundan emin misiniz? Ve aşkınızın meyvelerinin de Cennet meyveleri olmaları için gerçek bir heyecan duyuyor musunuz?
Sevmek’in bedelleri saymakla bitmez. Ey âşıklar, bu bedelleri ödüyorsanız, ödeyebiliyorsanız, size aşk olsun. Aşkınız hayırlı olsun… başınız göğe ersin. Aşk güzel şeydir.
SEVİLMENİN OLDUĞU GİBİ SEVMENİN DE BEDELİ VARDIR. BEDELİ ÖDENMEYEN SEVGİYE hayır.
Hayırist, esenlik dolu HAYIRLI günler diler.
R. Serdar Özmilli