Müderris, imam-hatip (Kayseri, 1768- Kayseri, 1849). Hasbek Mahallesi’nde, “Kavaklı Ev”de dünyaya geldi. İlk bilgilerini, mahalle mektebinin öğretmeni olan babası Mehmed Efendi’den aldı. Dokuz yaşında babası ölünce ortanca ağabeyi İbrahim Efendi’nin bakımı altında yetişti.
Ortanca ağabeyi İbrahim Efendi imamlık göreviyle Erkilet/Dadağı köyüne giderken Sadık’ı da yanına aldı. Ancak İbrahim ağabeyinin yanında tahsil yapamayacağını anlayınca Ürgüp’e göçen büyük ağabeyi Ahmed Efendi’nin yanına gitti. Ürgüplü Hacı Mustafa Efendi’nin derslerine devam ederek mantık bilgisine kadar birçok ilmi ondan öğrendi.
Ahmed ağabeyinin ölümü üzerine tahsil için Amasya’ya gitti. Bir süre Hilfet Gazi Medresesinde okudu. Ardından Ankara’ya geçerek Kara Salih Efendi’nin derslerine devam etti. Daha sonra İstanbul’da, Ankaravî Abdullah Efendi’den ders aldı.
İstanbul’da girdiği imtihanı kazanarak Pervane Bey Medresesi müderrisliğine atandı (1816). Ayrıca ErzincanlI Hacı Süleyman Efendi’nin derslerine de devam ederek icazet aldı. Bu sırada Seyfullah Efendi Camii’nin imam-hatipliği kendisine verildi. Cami yakınındaki bir evde oturup Serçeoğlu Camii’nde ilim halkası oluşturdu. Önceleri dersine devam ettiği Ağcaşarlı Zekeriyya Efendi’nin kızıyla evlendi.
Ramazan ayında Gemerek Köyü Camii vaizliği verildiğinden oraya gitti. Kısa zamanda ilim halkası genişleyen Sadık Efendi çok meşhur oldu. Maveraunnehir âlimlerinden Abdullah Buharî, 1833 yılında
Kayseri’ye gelip kendisiyle görüştüğünde 67 yaşındaydı. Torunu Ahmed Nazîf Efendi, takdir belgesinin kendisinde olduğunu yazar.
1834 tarihli Temettuat Defterine baktığımızda, “Kürtler Mahallesi, Seyfullah Efendi cemaati içinde müderrisîn-i kiramdan dersiam faziletli Sadık Efendi, mahalle imamı” olarak geçmekte, üzerine bir bağ kayıtlı bulunmaktadır. 1872 kayıtlarında da cami imamı olarak geçmektedir.
Vergi mükellefi olarak ise Hasbek Mahallesi Dadı cemaati içinde yarım hisseli bir evi bulunmaktadır. Hasbek kaydı, Ahmed Nazif’in verdiği bilgiyle örtüşmektedir. Seyfullah Efendi Camii’nin imam-hatipliğini yaparken cami yakınındaki oturduğu ev, vakıf evi yani lojman olmalıdır. Nitekim Şeyh Seyfullah Vakfiyesi’nde Cami imamının oturması için ev vakfedildiği kayıtlıdır.
Hocasının kızını alan Sadık Hoca da kızını, çağdaşı Göncüzade Kasım Efendi’nin (ö. 1842) torunu Âlim Efendi ile nikâhladı.50 yıl boyunca ilim yaydı, yüzlerce kişiye icazet verdi. Mezarı, Kurşunlu Camii minaresi yanındayken burası 30’lu yıllarda park yapıldığından mezarlık kaldırılmıştır.
Kayseri âlimlerinden ve şair olan Hilmi (ö. 1853), onun hakkında yazdığı şu şiirle hem onu hem Kayseri’yi övmüştür:
“Bâreka’ilah Kayseriyye şehrinin erkânına
Ehlinin yoktur muâdil ilmine irfanına
Bunda ta‘lim-i ta’allum bunda tahsil-i ulûm
Hâme-keş olmaz mı âlem medh-i bîpâyânına
Sıyyema, Sadık Efendi Hâce kim bi’l-ihtiram
Dense Nu‘man-ı zaman elbette lâyık şanına
Zînet-ârây-ı semâyı âlem-i fazl-ı kemâl
İşte binlerce fuhûl düştü der-i ihsânına
Kutb-i aktâb-ı cihân, Mevlayı monla-yı enâm
Feyz alırdı kim girerse bezm-i dürr-efşanına
Bir mühim müşkil mi vardır ki kala mübhem aceb
Arz olunsun da o iklim-i ilim sultanına
İlm ü hikmette Felatun olsa da eyler karar
Bahs açınca kim girer fürsan olup meydânına
680 zevata izn-i âmmitâ idüp
Rum u Şam vâbeste oldu emr ü fermanına
Fazlına yetmez mi ol allâme-i dâniş-verin
Hacı Abdullah Efendi bak olur burhânına
Hilmiyâ, feyz u şeref kesb itmek istersen eğer
Dâhil ol sen ol hümâmın meclis-i dîvânına.”
Mustafa Işık, Kayseri Ansiklopedisi, C. 5, s.349,350
Gül bahçesi
* Bakmak başka, görmek başkadır.
*Bir eser-i hayır bırakmaksızın toprak altına gidenler, dünyaya gelmeyen takımdandır.
(Hayırlı bir eser bırakmasızın toprak altına gidenler, dünyaya gelmeyen takımdandır.)
*Bir insan ne kadar mütevâzi ise o kadar âlîdir. Ne kadar müteazzım ise o kadar sefildir.
(Bir insan ne kadar alçakgönüllü ise o kadar üstündür. Ne kadar büyüklük taslarsa o kadar alçaktır.)
* Bir işe başlamazdan evvel düşünmek, başladıktan sonra düşünmenin tiryâkıdır.
(Bir işe başlamadan önce düşünmek, başladıktan sonra düşünmenin panzehiridir.)
Ali Emiri Efendi, Hakikat Çiçekleri
Ortanca ağabeyi İbrahim Efendi imamlık göreviyle Erkilet/Dadağı köyüne giderken Sadık’ı da yanına aldı. Ancak İbrahim ağabeyinin yanında tahsil yapamayacağını anlayınca Ürgüp’e göçen büyük ağabeyi Ahmed Efendi’nin yanına gitti. Ürgüplü Hacı Mustafa Efendi’nin derslerine devam ederek mantık bilgisine kadar birçok ilmi ondan öğrendi.
Ahmed ağabeyinin ölümü üzerine tahsil için Amasya’ya gitti. Bir süre Hilfet Gazi Medresesinde okudu. Ardından Ankara’ya geçerek Kara Salih Efendi’nin derslerine devam etti. Daha sonra İstanbul’da, Ankaravî Abdullah Efendi’den ders aldı.
İstanbul’da girdiği imtihanı kazanarak Pervane Bey Medresesi müderrisliğine atandı (1816). Ayrıca ErzincanlI Hacı Süleyman Efendi’nin derslerine de devam ederek icazet aldı. Bu sırada Seyfullah Efendi Camii’nin imam-hatipliği kendisine verildi. Cami yakınındaki bir evde oturup Serçeoğlu Camii’nde ilim halkası oluşturdu. Önceleri dersine devam ettiği Ağcaşarlı Zekeriyya Efendi’nin kızıyla evlendi.
Ramazan ayında Gemerek Köyü Camii vaizliği verildiğinden oraya gitti. Kısa zamanda ilim halkası genişleyen Sadık Efendi çok meşhur oldu. Maveraunnehir âlimlerinden Abdullah Buharî, 1833 yılında
Kayseri’ye gelip kendisiyle görüştüğünde 67 yaşındaydı. Torunu Ahmed Nazîf Efendi, takdir belgesinin kendisinde olduğunu yazar.
1834 tarihli Temettuat Defterine baktığımızda, “Kürtler Mahallesi, Seyfullah Efendi cemaati içinde müderrisîn-i kiramdan dersiam faziletli Sadık Efendi, mahalle imamı” olarak geçmekte, üzerine bir bağ kayıtlı bulunmaktadır. 1872 kayıtlarında da cami imamı olarak geçmektedir.
Vergi mükellefi olarak ise Hasbek Mahallesi Dadı cemaati içinde yarım hisseli bir evi bulunmaktadır. Hasbek kaydı, Ahmed Nazif’in verdiği bilgiyle örtüşmektedir. Seyfullah Efendi Camii’nin imam-hatipliğini yaparken cami yakınındaki oturduğu ev, vakıf evi yani lojman olmalıdır. Nitekim Şeyh Seyfullah Vakfiyesi’nde Cami imamının oturması için ev vakfedildiği kayıtlıdır.
Hocasının kızını alan Sadık Hoca da kızını, çağdaşı Göncüzade Kasım Efendi’nin (ö. 1842) torunu Âlim Efendi ile nikâhladı.50 yıl boyunca ilim yaydı, yüzlerce kişiye icazet verdi. Mezarı, Kurşunlu Camii minaresi yanındayken burası 30’lu yıllarda park yapıldığından mezarlık kaldırılmıştır.
Kayseri âlimlerinden ve şair olan Hilmi (ö. 1853), onun hakkında yazdığı şu şiirle hem onu hem Kayseri’yi övmüştür:
“Bâreka’ilah Kayseriyye şehrinin erkânına
Ehlinin yoktur muâdil ilmine irfanına
Bunda ta‘lim-i ta’allum bunda tahsil-i ulûm
Hâme-keş olmaz mı âlem medh-i bîpâyânına
Sıyyema, Sadık Efendi Hâce kim bi’l-ihtiram
Dense Nu‘man-ı zaman elbette lâyık şanına
Zînet-ârây-ı semâyı âlem-i fazl-ı kemâl
İşte binlerce fuhûl düştü der-i ihsânına
Kutb-i aktâb-ı cihân, Mevlayı monla-yı enâm
Feyz alırdı kim girerse bezm-i dürr-efşanına
Bir mühim müşkil mi vardır ki kala mübhem aceb
Arz olunsun da o iklim-i ilim sultanına
İlm ü hikmette Felatun olsa da eyler karar
Bahs açınca kim girer fürsan olup meydânına
680 zevata izn-i âmmitâ idüp
Rum u Şam vâbeste oldu emr ü fermanına
Fazlına yetmez mi ol allâme-i dâniş-verin
Hacı Abdullah Efendi bak olur burhânına
Hilmiyâ, feyz u şeref kesb itmek istersen eğer
Dâhil ol sen ol hümâmın meclis-i dîvânına.”
Mustafa Işık, Kayseri Ansiklopedisi, C. 5, s.349,350
Gül bahçesi
* Bakmak başka, görmek başkadır.
*Bir eser-i hayır bırakmaksızın toprak altına gidenler, dünyaya gelmeyen takımdandır.
(Hayırlı bir eser bırakmasızın toprak altına gidenler, dünyaya gelmeyen takımdandır.)
*Bir insan ne kadar mütevâzi ise o kadar âlîdir. Ne kadar müteazzım ise o kadar sefildir.
(Bir insan ne kadar alçakgönüllü ise o kadar üstündür. Ne kadar büyüklük taslarsa o kadar alçaktır.)
* Bir işe başlamazdan evvel düşünmek, başladıktan sonra düşünmenin tiryâkıdır.
(Bir işe başlamadan önce düşünmek, başladıktan sonra düşünmenin panzehiridir.)
Ali Emiri Efendi, Hakikat Çiçekleri