SORUMLULUK DUYGUSU YOK MU EDİLİYOR?
Eskiden insanlar belli bir makam ve mevkiye tayin edilirken bir sevinir bir de üzülürlermiş. Sevinmelerinin sebebi belli; ama neden üzülürlermiş? Çünkü her makam ve mevkiin kendine göre sorumluluğu, mesuliyeti vardır da ondan. Onun için sevinirken de üzülürlermiş.
Bu sorumluluk duygusunu tarif ederken şöyle çarpıcı ikazlarda da bulunur hadiseler:
– Dünyada on kişiye de olsa başlık edenler mahşerde elleri başlarına bağlı olarak gelecekler. Makamının sorumluluğunu yerine getirmişlerse elleri çözülecek, getirmemişse bağlı olarak görevini yapmamışların gidecekleri yere gönderilecekler... Bundan dolayıdır ki herhangi bir mevkiye geçenler sevinirken de vebalini, sorumluluğunu hatırlar, endişe de duyarlarmış.
Nitekim bu sorumluluğu duyanların başında gelen Halife Hazreti Ömer, son anlarını yaşarken kendisinden oğlunu halife tayin etmesini istemişler ve verdiği cevapta aynen şöyle demiş:
– Bir evden bir kurban yeter!
Evet, gereğini yerine getirmekte hata eder, kifayetsizlikte bulunursa halife de olsa kendini kurban etmiş sayılır. Bir evden ise bir kurban yeter...
Şimdi görüyoruz ki kimsecikler bir makam ve mevkiye gelirken böyle bir tereddüt ve endişe taşımıyorlar. Sadece makamın getirisini düşünüyor, götürüsünü hiç de hatırlamıyorlar. Demek ki o makamda neleri nasıl elde eder, nasıl menfaat yönlendirmesi yapabilirim, gibi düşüncelerle fırsatı ganimet bilme halleri onları alıp götürüyor, sorumluluğu hayale bile getirmiyorlar.
Halbuki bütün mevkilerin sahibi millettir. Milletin hakkı vardır o makam ve mevkide. Gereği yerine getirilmezse bütün milletin hakkını yüklenmiş olmak söz konusudur. Bu da korkulacak bir hak yüklenme olayıdır.
Nitekim bunun en canlı bir örneğini yine Halife Hazreti Ömer’de görmekteyiz.
Bir gün ashabın zenginlerinden biri olan Abdurrahman bin Avf ’tan ödünç para ister. Şaşıran Abdurrahman sorar:
– Ya emire’l-mü’minin, ödünç parayı benden mi istiyorsun?
Halbuki hazine senin elinin altında. Oradan istediğin kadarını alabilirsin. Hatta istediğin zamana kadar da geciktirebilir, sonra ödeyebilirsin. Halifenin buna cevabı düşündürücüdür:
– Evet der, ey Abdurrahman, ödünç parayı senden istiyorum da elimin altındaki hazineden almıyorum. Çünkü der, hazineye bütün bir millet ortaktır. Herkesin onda hissesi vardır. Ben oradan aldığım ödüncü ödeyemeden ölürsem bütün bir milletle helalleşmek zorunda kalırım ahirette. Bu da beni korkutur. Ama senden ödünç alırsam ödemeden ölsem ahirette sadece seninle helalleşmek zorunda kalırım. Bu ise göze alınabilecek bir helalleşme olabilir.
İşte size bir sorumluluk örneği.
Günümüzdeki yolsuzluklara bakınca sorumluluk anlayışının ne kadar yozlaştığını, ne ölçüde erozyona uğradığını görüyor, hayıflanarak söyleniyoruz.
Demek ki, yüreklerden çekilsin de havfi Yezdan’ın.
Ne irfanın kalır tesiri, ne vicdanın...
Ahmet Şahin, Yaşanmış Örnekleriyle Aradığımız İslâm, s. 55,56
Bir beyit/şiir:
Körlenme Ey İnsanoğlu
Körlenme ey insanoğlu ölmemeye çare mi var
Her açan insan bir güldür solmamaya çare mi var
Hani ecdat hani ata hakka karşı etme hata
Tabut derler ağaç ata binmemeye çare mi var
Lütfi hey der ölüm kader gelmiş ecel beni bekler
Buraya gelenler gider gitmemeye çare mi var
Alvarlı Mehmet Lütfi
Eskiden insanlar belli bir makam ve mevkiye tayin edilirken bir sevinir bir de üzülürlermiş. Sevinmelerinin sebebi belli; ama neden üzülürlermiş? Çünkü her makam ve mevkiin kendine göre sorumluluğu, mesuliyeti vardır da ondan. Onun için sevinirken de üzülürlermiş.
Bu sorumluluk duygusunu tarif ederken şöyle çarpıcı ikazlarda da bulunur hadiseler:
– Dünyada on kişiye de olsa başlık edenler mahşerde elleri başlarına bağlı olarak gelecekler. Makamının sorumluluğunu yerine getirmişlerse elleri çözülecek, getirmemişse bağlı olarak görevini yapmamışların gidecekleri yere gönderilecekler... Bundan dolayıdır ki herhangi bir mevkiye geçenler sevinirken de vebalini, sorumluluğunu hatırlar, endişe de duyarlarmış.
Nitekim bu sorumluluğu duyanların başında gelen Halife Hazreti Ömer, son anlarını yaşarken kendisinden oğlunu halife tayin etmesini istemişler ve verdiği cevapta aynen şöyle demiş:
– Bir evden bir kurban yeter!
Evet, gereğini yerine getirmekte hata eder, kifayetsizlikte bulunursa halife de olsa kendini kurban etmiş sayılır. Bir evden ise bir kurban yeter...
Şimdi görüyoruz ki kimsecikler bir makam ve mevkiye gelirken böyle bir tereddüt ve endişe taşımıyorlar. Sadece makamın getirisini düşünüyor, götürüsünü hiç de hatırlamıyorlar. Demek ki o makamda neleri nasıl elde eder, nasıl menfaat yönlendirmesi yapabilirim, gibi düşüncelerle fırsatı ganimet bilme halleri onları alıp götürüyor, sorumluluğu hayale bile getirmiyorlar.
Halbuki bütün mevkilerin sahibi millettir. Milletin hakkı vardır o makam ve mevkide. Gereği yerine getirilmezse bütün milletin hakkını yüklenmiş olmak söz konusudur. Bu da korkulacak bir hak yüklenme olayıdır.
Nitekim bunun en canlı bir örneğini yine Halife Hazreti Ömer’de görmekteyiz.
Bir gün ashabın zenginlerinden biri olan Abdurrahman bin Avf ’tan ödünç para ister. Şaşıran Abdurrahman sorar:
– Ya emire’l-mü’minin, ödünç parayı benden mi istiyorsun?
Halbuki hazine senin elinin altında. Oradan istediğin kadarını alabilirsin. Hatta istediğin zamana kadar da geciktirebilir, sonra ödeyebilirsin. Halifenin buna cevabı düşündürücüdür:
– Evet der, ey Abdurrahman, ödünç parayı senden istiyorum da elimin altındaki hazineden almıyorum. Çünkü der, hazineye bütün bir millet ortaktır. Herkesin onda hissesi vardır. Ben oradan aldığım ödüncü ödeyemeden ölürsem bütün bir milletle helalleşmek zorunda kalırım ahirette. Bu da beni korkutur. Ama senden ödünç alırsam ödemeden ölsem ahirette sadece seninle helalleşmek zorunda kalırım. Bu ise göze alınabilecek bir helalleşme olabilir.
İşte size bir sorumluluk örneği.
Günümüzdeki yolsuzluklara bakınca sorumluluk anlayışının ne kadar yozlaştığını, ne ölçüde erozyona uğradığını görüyor, hayıflanarak söyleniyoruz.
Demek ki, yüreklerden çekilsin de havfi Yezdan’ın.
Ne irfanın kalır tesiri, ne vicdanın...
Ahmet Şahin, Yaşanmış Örnekleriyle Aradığımız İslâm, s. 55,56
Bir beyit/şiir:
Körlenme Ey İnsanoğlu
Körlenme ey insanoğlu ölmemeye çare mi var
Her açan insan bir güldür solmamaya çare mi var
Hani ecdat hani ata hakka karşı etme hata
Tabut derler ağaç ata binmemeye çare mi var
Lütfi hey der ölüm kader gelmiş ecel beni bekler
Buraya gelenler gider gitmemeye çare mi var
Alvarlı Mehmet Lütfi