Başlığa bakınca acaba bir yazım yanlışı mı var diye düşünebilirsiniz. Dava yerine dave, böyle yerine boyle mi yazıldı acaba? Aslında başlığı Gizemli Nehir: Travmanın Gölgesinde İnsanlık ve Adalet Arayışı şeklinde düşünüyordum. Ama Filmin ana karakteri olan Dave ismini ön plana çıkarmak istedim.
Clint Eastwood’un yönetmenliğini üstlendiği 2003 yapımı Gizemli Nehir (Mystic River) ‘den bahsetmek istiyorum bu yazımda sizlere. Bu film yalnızca bir dram değil, aynı zamanda travma, dostluk ve adalet üzerine derin bir psikolojik inceleme sunuyor bizlere. Dennis Lehane’in aynı adlı romanından uyarlanmıştır bu film.
Film, Boston’un işçi mahallelerinde büyümüş üç çocukluk arkadaşının, hayatlarını sonsuza dek değiştiren bir trajedinin ardından tekrar bir araya gelmesini konu alır. Dave (Tim Robbins), Jimmy (Sean Penn) ve Sean (Kevin Bacon), çocukluklarında yaşadıkları bir olayın gölgesinde farklı yönlere savrulmuştur. Ancak Jimmy’nin kızının öldürülmesiyle yolları tekrar kesişir.
Yusuf Hayaloğlu’nun
“Biz üç kişiydik; bedirhan, nazlıcan ve ben....
Üç ağız...
Üç yürek...
Üç yeminli fişek!
Adımız bela diye yazılmış dağlara...”
şiirini anımsatan bir film posteri vardır.
Sean, polis olarak cinayeti çözmeye çalışırken, Jimmy kendi adalet anlayışıyla hareket etmeye karar verir. Dave ise hem cinayetin baş şüphelisi hem de geçmişte yaşadığı korkunç travmanın taşıyıcısı olarak hikâyenin merkezinde yer alır. Dave potansiyel suçludur. Suç daha çocukluktan yapışmıştır onun yakasına.
Filmin temel taşı, Dave’in çocukluğunda yaşadığı istismar ve bunun hayatına yaydığı gölge. Dave’in sessizliği, davranışlarındaki tuhaflık ve çevresindeki insanların ona karşı duyduğu güvensizlik, travmanın insan ilişkilerini nasıl şekillendirdiğini çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.
Sean Penn’in canlandırdığı Jimmy karakteri ise adalet arayışının karanlık bir yüzünü temsil eder. Jimmy, bir babanın kaybettiği evladı için duyduğu keder ve öfkeyle, adaleti kendi elleriyle sağlama yolunu seçer. Ancak bu, adalet mi yoksa intikam mı? Film, bu sorunun yanıtını izleyiciye bırakıyor. Çağan Irmak’ın Babam ve Oğlum filminde çığlık atan baba Çetin Tekindor’un sahnesine benzer bir sahnesi vardır Sean Penn’in. Oyunculuğun zirve yaptığı bir andır o kareler.
Bu filmde sadece gözlerin fotoğrafını çekseniz insan psikolojisine dalmak için epey malzeme toplamış olursunuz. Haydar Ergülen’in
“gözlerimizi uzaklıklar değil ki
yalnız göze alamadığımız yakınlıklar da acıtır,
ve gözleri ancak gözler bağışlayabilir,
öyle acıyor ki gözlerim kim bağışlayacak,
sis değil, uykusuzluk değil, iki uzak
şehir gibi ayrılıktan kavuşmuyor gözlerim
Biri hepimizle göz göze gibi hala uykusuz,
biri sis içinde kirpiklerine kadar açık,
bu sessizliği kim bıraktıysa, göremiyorum
konuşkan gözlerinde tek sözcük bile,”
şiirinde dediği gibi bu filmdeki gözler de konuşkan. Özellikle de filmin en suskun karakteri Dave’nin Gözleri… Yeryüzü Ayetleri kitabında Füruğ’un “Kırgınlığım" yüzüme yansıyor.../ Ve saçlarım beyazlaşıyor,/ geleceği düşünmek boğuyor beni...” dediği gibi yansıyor kırgınlık Dave’nin yüzüne.
Filmde çocukluk arkadaşları arasındaki bağ, hayatın getirdiği zorluklar ve yanlış anlamalarla büyük ölçüde aşınmıştır. Dostluk, yerini güvensizliğe ve hatta düşmanlığa bırakmıştır. Bu hem karakterlerin hem de izleyicinin sıkça sorguladığı bir tema: Birini gerçekten tanımak mümkün mü? Aslında filmi izleyince istemsizce AH kanatlanıyor göğüs boşluğunuzdan göğe doğru. Beni anlayamadınız ahhh. Beni yargıladınız ahh… Beni yalnız, yapayalnız bıraktınız ahh… Bu ahlar beni Didem Madak’a götürdü şimdi:
“Bir zamanlar meydan okumak isterdim.
Kaç meydanını okudum da bu hayatın
Yalnızca iki harf öğrendim:
A
H”
Gizemli Nehir, yalnızca karakterlerin duygusal dünyalarını değil, aynı zamanda bir cinayetin çözülme sürecini de merkeze alır. Aslında insanın yakınlarına olan yabancılığını da tokat gibi yüzümüze vurur. Karmaşık Duygular kitabında Stefan Zweig’in “Beni kimse anlamadı. Bana o kadar yakın olan siz bile anlamadınız.” Sözlerini etle, kemikle getirir gözlerimizin önüne. Dave Boyle’ye bakar kendinizle konuşursunuz. Filmin ismi Gizemli Nehir ve siz bu nehrin girdaplarında kim bilir benim gördüğüm gibi kendinizi görürsünüz.
Gül Yetiştiren Adam’da Rasim Özdenören’in gördüğü gibi. “Kendimi bir nokta kadar hiç olarak gördüm.” diye başlar bir paragraf ve devam eder…
“Bu durmadan akan, yürüyüp kaybolup giden girdap içinde, bu korkunç çağıltıda bir damla su gibi.”
Eğer insan psikolojisinin derinliklerini anlamaya yönelik etkileyici bir film arıyorsanız, Gizemli Nehir filmini muhakkak izlemelisiniz.